Ülkemizde de son dönemde ilgi gören 4.0 kavramı dijitalleşme döneminin yeni bir simgesi olarak sunuluyor. Çin’deki ucuz iş gücünü ancak üretimde iddialı olan bir ülke ortadan kaldırabilirdi. Bunun için en uygun ülkelerden biri Almanya idi o yüzden Almanya Endüstri 4.0 adı altında 2011 yılından itibaren yeni dönemin tanıtımını yapmaya başladı. Bu yeni dönemde dijitalleşmeyi ve robotlaşmayı ön plana koyarak Çin’in ucuz iş gücünü bertaraf etmeye hedefliyor.
Bu dijitalleşme dönemine her ülke kendi adıyla çağırmaya başladı. Japonya buna ‘’Toplum 5.0’’¹ derken Güney Koreliler ise ‘’Akıllı Sanayi’’ demeyi uygun gördü. Ülkemiz ise Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yayınlanmış olduğu yol haritasına göre ‘’Dijital Türkiye’’ adını vermiştir.
Adı ne olursa olsun ortak bir sıkıntı var. Hiçbir ülkede yeterli sayıda bu dijital dönem için nitelikli iş gücü bulunamıyor. Önümüzdeki yıllarda 75 milyon kişinin işini yapamayacağı öngörülüyor. Şoförlük, inşaat işçiliği gibi beden gücüyle yapılan tüm işler tarih olacak. Bunun yerine inşaat işçiliği gibi ağır bir iş ise otonom robotlar, şoförlük gibi işler ise yapay zeka ile yerine getirilecek. Ancak bu yapay zekaları meydanı getirebilmek robotları kontrol edebilmek için de insanlara ihtiyacımız var. Bu noktada 135 milyon kişi için yeni iş imkanları açığa çıkacak. Herkesin sandığı gibi dijital dönem işsizliğe sebep vermeyecek daha nitelikli işlerin kapısını açacak.
Ancak bu 135 milyon yeni kişi için gençleri ve çocukları eğitmek yeterli gelmeyebilir. Bu yüzden orta yaşlıları da yeniden eğitmemiz tabiri caiz ise elden geçirmemiz gerekiyor.
Buraya kadar güzel de dünya eğitim sistemi ve müfredatı yeterli değil. Makineler eşliğinde ekip çalışması esas, bilginin ve insan duyguların ön planda olduğu bir sistem gerekli. Onun için öğrencinin bilgi karşısında edilgen bir konumdan çıkarılıp etkin bir konuma geçmesi ancak söz konusu bilginin edinim sürecini yaşamasıyla olanaklı hale gelir. Yani bilgiyi öğretmek yerine bilgiye ulaşabilmeyi ve kullanabilmeyi kolay hale getirmemiz gerekiyor. Bugün biz farkında olmasak da ‘’YouTube’’ bunu bizim yerimize yapıyor. Çocuklarımız bu uygulama vasıtasıyla her şeyi kökünden öğrenebiliyor. Ancak bunu daha disiplinli bir şekle sokmamız gerekiyor.
Dünyadaki gelişmeler bize şunu gösteriyor; dijital dönüşümü gerçekleştirecek ülkeler geleceğin süper güçleri olacaklar. Onun için bilişsel sosyal ve duygusal becerilerde denge kurmuş bütüncül insan yetiştirmek eğitimin temel hedefi olmalıdır.