Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) Genel Merkezinde gerçekleştirilen “Türkiye’nin Kullanamadığı Stratejik Güç; Eğitim!” Adlı konferansta konuşan DESAM Başkanı Gürkan Avcı “Türkiye’nin eğitim sisteminin ne ve nasıl olacağı; bölgemizin, Türk ve İslam coğrafyasının ne olacağını belirleyecek” dedi.
Büyük savrulmalar ve travmalar sonrası kurulacak olan yeni Dünyada yumuşak gücün en etkili aracının eğitim sistemi ve dil olacağını öngördüğünü söyleyen DESAM Başkanı Gürkan Avcı, Türkiye’nin; namuslu, insanlık yararına bir bilim ilkesiyle mevcut olumsuz gidişata karşı çıkacak güç ve donanıma sahip özgün ve çağdaş bir eğitim sistemine kavuşması gerekmektedir. Türkiye eğitim temalı yumuşak güç kapasitesiyle bilgiye ulaşmakla, bilgiyi üretmekle, bilgiyi stratejik ürün hâline getirmekle beraber birçok konsolidasyon ve entegrasyon sürecini de kapsayacaktır, diye konuştu.
Avcı, konferansta yaptığı konuşmasında şunları kaydetti;
ÖZGÜN VE MUASIR BİR EĞİTİM SİSTEMİNE İHTİYACIMIZ VAR, HEMEN ŞİMDİ!
Saygıdeğer hazirun, basınımızın kıymetli temsilcileri. Daha dün Cumhurbaşkanlığı kabinesi açıklandı. Milli eğitim, kültür, gençlik, teknoloji bakanları da belli oldu. Hepsini tek tek tebrik ediyor ve başarılar diliyorum. Konferans konumuz eğitim olduğu için özellikle yeni Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin’e konuşmamın sonunda çözüm bekleyen acil eğitim sorunlarından bahsedeceğim ve önerilimi de aktaracağım. Cumhuriyet tarihimizin 67’inci, Ak Parti iktidarının ise 9’uncu Milli Eğitim Bakanı olarak atanan Sayın Yusuf Tekin “Türkiye Yüzyılı” vizyonuna inovatif perspektifler elemlendirebilecek, donanımlı ve tecrübeli bir isim. Malumunuz eğitimde çözüm bekleyen ivedi sorunlar bulunuyor. Sayın bakan eğitim sistemimizin sorunlarını temelden çözme, özgün bir ruh kazandırma ve muasırlaştırma çabası içine girerse şahsım ve DESAM çatısı altındaki uzman, akademisyen arkadaşlarımız maharetiyle kendisini yürekten destekleyeceğimizi ve her türlü katkıyı sunacağımızı belirtmek isterim.
TÜRKİYE İÇİN EN ETKİLİ YUMUŞAK GÜÇ İHRAÇ DEĞERİ OLAN BİR EĞİTİM SİSTEMİDİR!
Değerli arkadaşlar. Yeni Dünyayı dönüştüren üç temel trendin olduğunu ve sert güç kullanmaya dayalı askerî doktrinler dahil gelinen noktada yalnızca caydırıcılığı olan, çatışma ve çözümsüzlük üreten sert güç doktrinlerinin aksine yumuşak gücü kurumsallaştırabilen ülkelerin geleceğin süper güçleri olabileceğine inandığımı hususiyetle belirterek konuşmama başlamak istiyorum. Türkiye oluşturduğu sert güç yapılanmalarına paralel bir şekilde özgün ve muasır bir eğitim sistemi güçlendirmesi ile en etkili yumuşak güç eksikliğini giderebilir, gidermelidir. Şu an Türk eğitim sisteminin eksikliği, yumuşak güç kapasitesinin olmamasıdır. Türkiye eğitim sistemini ihraç edecek bir noktaya bir türlü gelememiştir.
Yeni Dünyada yumuşak gücün en proaktif aracı eğitim sistemi ve dil olacaktır. Türkiye eğitim temalı yumuşak güç kapasitesiyle bilgiye ulaşmakla, bilgiyi üretmekle, bilgiyi stratejik ürün hâline getirmekle beraber birçok entegrasyon sürecini de kapsayacak ve konsolide edebilecektir.
TÜRKİYE EĞİTİMDE OLMAK İSTEDİĞİ YERE ÇOK UZAK!
Büyük Türkiye, “güçlü, adaletli ve çağdaş” bir eğitim sistemiyle temsil edilebilir. O güç ve adalete ulaşmak ise eğitimde reel politik davranmayı gerektiriyor, güç ve adalete ulaştıktan sonra da eğitim sistemindeki standartları adalete uygun siz belirlersiniz. Türkiye’nin mevcut durumunda övünülecek birçok şey var ama özellikle eğitimde olmak istediği yere göre çok geride olduğunu da belirtmeliyim. Önümüzde uzun bir yol var. Bütün enstrümanların yeniden tanımlandığı bir çağda Türkiye’nin merkez ülke olması, güçlü kalması çok büyük önem arz ediyor ki bu da güçlü bir eğitim sistemiyle mümkün.
TÜRKİYE DOGMATİK VE KOPYACI EĞİTİM POLİTİKALARINDAN KURTULMALIDIR!
Eğitimde çok boyutlu politika izlemek zorundasınız ama öncelikleri doğru sıralamak zorundayız. Eğitimde denge siyasetinden çok küresel aktörlerle, bölgesel bir güç olarak uyum içinde kendi istikrarını koruyan güçlenen bir Türkiye’dir.
Bugün biz eğitimde her şeyi tek başımıza belirleyecek güce sahip değiliz, ancak yarın şartlar buna uygun hale gelecek. Eğitim gibi en önemli, çok önemli bir konunun doğası gereği denklemde birçok değişkeni hesaba katmak zorundayız. Türkiye’nin kopyacı, öykünmeci, dogmatik eğitim sisteminde ısrar etmesi, tercih etmesi bence istikrarsızlığın devamı anlamına gelecektir.
NİTELİKLİ BİR EĞİTİM SİSTEMİ OLMADAN GENÇ NÜFUS NE İŞE YARAR?
Eğitimde önceliklerinizi, hedef ve amaçlarınızı, standartlarınızı özgürce belirlemiyorsanız nüfusun ne kadar genç ya da fazla olduğunun bir önemi yok. Eğitim sistemi teknolojideki farklı dönüşümleri de tetikliyor; artık işgücünden insan kaynağı tasfiye oluyor, otonom işçiler, otonom güvenlik görevlileri, otonom çalışan taksiler, otonom çalışan fabrikalar gibi. Teknolojik gelişmeler eğitim sistemini de dönüştürüyor.
TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİ HALEN BATI BELİRLİYOR!
Türk eğitim sistemi Batı tarafından belirlenmeye devam ediyor, bunun altını çiziyorum. Eğer gerekli bağımlılıklar oluşmamışsa Türkiye’nin eğitim reform ve devrimlerinin bir anlamı olmaz. Buradaki tercihleri etkileyen temel faktör; siyasi ya da ideolojik görüşlerimiz, siyasi partilerimiz değil, ülkemizin bağımlılıklarıdır. Ülkemizin bağımlılıkları değiştiği ölçüde Türkiye de kendi eğitim sistemini inşa ve ihya edebilir.
TÜRKİYE GÜÇLÜ BİR EĞİTİM SİSTEMİYLE GÜÇLÜ OLABİLİR!
Türkiye’nin eğitim sistemi, Türkiye’nin AB aday ülkesi, ŞİÖ aday adayı ülkesi, NATO üyesi olmasıyla beraber yönetilemez, değiştirilemez gibi sanılıyor ama değiştirilebilir, yönetilebilir. Olasılıklar üzerinden konuşmak çok verimli ve doğru da değil, ancak eğitim sistemi gibi çok önemli bir husus hiçbir dış gücün rekabet alanı olmamalıdır ve aynı zamanda eğitim Türkiye’nin kimlik alanıdır. Türkiye önemli bir ülkedir. Küresel döngüsel afetlerin ve büyük-yoğun krizlerin şafağındaki yeni dünyada Türkiye yeniden büyük ve güçlü olmaya mahkûm ve mecburdur. Bunu herkesin anlamasını istiyorum.
TÜRKİYE EĞİTİMDE DE BAĞIMLILIKLARINI ÇEŞİTLENDİRMELİDİR!
Elbette ki Türkiye’nin uluslararası ve bölgesel yapılarla bağımlılıkları çeşitlendirme noktasında parametrelerini yeniden tanımlanması gerekiyor. Bağımlılıklarda Türkiye zaten stratejik konumuna uygun bir şekilde çeşitlendirmelere gidiyor. Doğu ya da Batı tarafından manipüle edilmemek, kötü sürprizlerle karşılaşmamak için bu politika çok önem arz ediyor. Hassaten 28 Mayıs seçimlerinin bir milat olmasını da diliyorum.
TÜRKİYE ÖRNEK ALINASI BİR EĞİTİM SİSTEMİYLE BÖLGE BARIŞINA KATKI SUNABİLİR!
Sevgili arkadaşlar. Tekrar konferans konu başlığımızın hususiyetine dönersek. Bölgemizdeki ve yakın-uzak coğrafyamızdaki kardeşlerimizi-komşularımızı yaşadıkları makûs talihlerinden ve sömürü düzeninden kurtarmak için Türkiye’nin büyük bir eğitim cihadı başlatması gerekiyor. Türkiye ancak böylesi büyük bir bilimsel cihat aşkı ile yakın coğrafyasını aydınlığa çıkarabilir ve bölge barışına ve kardeşliğe kadim katkılarını sunabilir.
EĞİTİMDE ZİHİN SIÇRAMASINI GERÇEKLEŞTİRECEK BİR BÜROKRASİYE İHTİYAÇ VAR!
Bunun için Türkiye’de ilkeli ve farkındalığı yüksek bir milli eğitim iradesinin güçlenmesi gerekiyor. Yani Sayın Yusuf Tekin’e büyük ve önemli sorumluluklar ve görevler düşüyor. Böyle bir milli eğitimin olduğu Türkiye’nin Arge yatırımları, 25 yıllık bir planlama, özgün bir ekonomik sistem, devlet girişimciliği ve işletmeciliği konularında esaslı bir zihin sıçramasına ihtiyacı vardır. Bu siyasi irade yabancı ve yerli sermayenin güdümündeki üniversiteleri ve düşünce kuruluşlarını milli bir anlayışla özerkleştirmelidir. Uluslararası güç merkezlerinin güdümüne girmeyecek milli, bağımsız, demokratik ve etkin, donanımlı bir eğitim bürokrasisine de ihtiyaç vardır. Bu nedenle bilimin saf ve özerk olmadığını bilerek, kendi bilimimizi kurmalıyız. Bilime saflık ve özerklik rolü biçerek, toplumun üstünde, ekonomik ve sosyal sömürü politikalarından bağımsız bir etkinlik olarak bakmalıyız. Böylece tüm insanlık bize, hiçbir çıkar gözetmeksizin gerçeği aramaya ve insanlığa hizmete kodlanmış kahramanlar gözüyle bakacaktır.
Saygıdeğer dinleyiciler. Konferansın değişik bölümlerinde müsaadeniz olursa yine katkı ve eklemelerde bulunmak isteyeceğim. Ancak eğitim sistemimizin tali de olsa birkaç çözüm bekleyen ivedi meselesini ve Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin beyefendiye söz verdiğim için önerilerimi sunarak konuşmama akabinde son vereceğim.
ÖĞRETMENLİK KARİYER SİSTEMİ LAĞVEDİLMELİDİR!
Millî Eğitim Bakanlığının en önemli sorunlarından birisi, Öğretmenlik Meslek Kanunu’dur. Önerim, Öğretmenlik Meslek Kanununun lağvedilmesi ve yerine meslek kuruluşları, öğretmen, yönetici ve akademisyenlerin de bir araya gelip konsensus içerisinde yeni bir Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun hazırlanmasıdır.
ÖĞRETMENLERE KİRA YARDIMI, ULAŞIM VE YEMEK PARASI VERİLMELİDİR!
İkincisi öğretmenler diğer meslek grupları ile kıyaslandığında çok düşük maaş almaktadırlar. Çocuklarımızı yetiştirmesi için emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz ciddi bir yaşam ve geçim mücadelesi vermektedirler. Kiralarını ödeyemeyen öğretmenleri biliyorum. Böylesi zor şartlar altında çalışan eğitimcilerden kalite, verim ve yüksek performans beklemek hayal olur. Tüm eğitim çalışanlarının maaşları behemehâl iyileştirilmelidir. Öğretmenlere kira, ulaşım ve yemek yardımı gibi düzenlemeler yarından tezi yok hayata geçirilmelidir