Doç. Dr. Yelkin Diker Coşkun, son yıllarda okuma becerisinin tüm sınavlarda temel beceri olarak öne çıktığını belirtti ve YKS sınavı yaklaşırken önerilerde bulundu
2019 Yüksek Öğretim Kurumları (YKS) sınavına sayılı günler kaldı
YKS 1. Oturum Temel Yeterlilik Testi (TYT), 15 Haziran Cumartesi; YKS 2. Oturum Alan Yeterlilik Testleri (AYT), 16 Haziran Pazar ve YKS 3. Oturum Yabancı Dil Testi (YDT), 16 Haziran Pazar günleri yapılacak.
Yeditepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yelkin Diker Coşkun, Üniversite Sınavına Girmeye Hazırlanan Öğrencilere Şu Önerilerde Bulundu:
“Sınav hazırlığı bir süreçtir ve dikkatli bir planlama gerektirir. Bu nedenle adaylar sınav hazırlıklarını gözden geçirmeli ve güçlendirmeleri gerektiğini düşündükleri konularla ilgili çalışma planı oluşturmalı.
Son haftalara yeni bir konuyu bırakmamalılar. Yeni karşılaşılan bilgilerin kalıcı hale gelmesi yani öğrenmenin oluşması için zihnimizin zamana ve tekrara ihtiyacı var. Zihnimizde bilgiler şemalar halinde bulunur. Bu şemaların oluşması, düzenlenmesi, transfer edilmesi ve uygun biçimde kullanılması sürece dayalıdır ve bireyden bireye değişir. Bu nedenle adaylar son haftaları sadece konuların tekrar edilmesine ayrılmalı.
Kitap Okuyan, Analitik Düşünen Öne Çıkıyor
“Adaylar konu temelli çalışmaların yanı sıra sahip oldukları becerilerin de başarılarını doğrudan etkilediğini bilmeli. Son yıllarda okuma becerisine dayalı uzun paragraflar ve üst düzey düşünme becerisi gerektiren sorular başarılı öğrencileri belirlemede kullanılır hale geldi. Bu sadece bizde değil başka ülkelerde de giderek yaygınlaşan bir durum. Bu nedenle öğrencilerin sınav hazırlığını sadece bir yıl ile sınırlı tutmamaları faydalı olacaktır.
Öğrencilerin sınav başarısından ziyade kişisel gelişim odaklı olmaları, kitap okuyan, analitik düşünen, düşünme becerilerini farklı alanlarda uygulayabilen bilişsel esnekliğe sahip olması onların başarılı olmalarını belirlemeye başladı. Eskiden olduğu gibi temel konuları çalışmak orta düzey bir puan aralığında başarılı olmayı sağlasa da daha yüksek puan aralıklarına sahip olabilmek için okuma becerisi ve analitik düşünme becerisi ayırıcı özellikler oldu.
Sözlerine Yelkin Diker Coşkun, şöyle devam etti:
“Sınav kaygısı adayın başarısını engelleyecek düzeyde olmamalı. Sınava ya da başarıya ilişkin olumsuz düşünceleri ortadan kaldırmak gerçek performansın ortaya konmasını kolaylaştıracaktır. Beynimiz kaygı ile başa çıkmak için çeşitli mekanizmalara sahiptir. Bunların başında “savaş ya da kaç” gelir. Bu nedenle sınav esnasında gereğinden fazla kaygılanmak mide bulanması, baş dönmesi vb. fiziksel rahatsızlıkların yanı sıra dikkatin dağılması, odaklanamama gibi olumsuzluklarla sonuçlanır. Adaylar sınavda sadece sorulara odaklanmalı. Sınav öncesi ve sonrasını sınava taşımak adayın kaygı düzeyini arttırmak dışında bir işe yaramayacaktır.
Özgüveninizi Zedelemeyin
“Adaylar sınava gereğinden fazla anlam yüklememeli. Sınava ilişkin başarı durumu ile yaşam başarısı arasında mükemmel bir ilişki yoktur. Bu ne demek? Yani bir sınavda çok başarılı ya da başarısız olmamız bizi başarılı ya da başarısız birisi yapmaz. Biz akademik özelliklerimizin yanı sıra sosyal ve manevi özelliklerimizle bir bütünüz. Yaşam başarısı bu bütünün sağlıklı işleyebilmesiyle mümkün olabilir. Bu nedenle adaylar bir sınava çok fazla anlam yükleyip özgüvenlerini zedelememeliler.
Kariyer Bir Süreçtir
“Kariyer bir süreçtir. Bu ülkemizde sadece üniversite eğitimi ile sınırlanıyor. Oysaki adaylar eğitim yaşamları boyunca kendilerini tanımalı, hangi alanlara ilgi ve yetenekleri olduğunu, kariyer seçeneklerini iyice araştırmalı ve sınavların sonucu ne olursa olsun ilgi alanlarına dönük gelişim süreci içinde olmaya devam etmeliler.
Son olarak Coşkun, “Aileler, çocukların yanında olmalıdır” diyerek sözlerini tamamladı:
“Ailelerin çocuklarının her zaman yanında olduğunu hissettirmeli. Kimi zaman adaydaki kaygıyı aile farkında olmadan besliyor olabilir. Bu nedenle sınav sonuçlarının çocukları ile olan ilişkilerini olumsuz etkilemeyeceğini açık bir şekilde anlatmalılar. Akademik başarı durumu aile uyumunu, mutluluğunu negatif etkileyen bir özellik olmamalı.” dedi.