Çok Değerli Okurlarım,
Bugünden itibaren sizlerle bu satırlarda buluşacağız. Kimi zaman derin düşüncelere dalacak, kimi zaman sesli kahkahalarımızı işiteceğiz.
Size kısaca kendimi anlatmam gerekirse; Ben çok şanslı bir çocuktum ve hayata tutunma çabalarım, elime kalem aldıktan bir süre sonra başlamıştı. Benim bildiğim tek bir yol var ve o yolda şuan sizlerleyim.
Gözlerinizi kapatın ve derin bir soluk alın. Tutun o havayı içinizde. İki göğsünüzün arasında hissedin. Ardından dudaklarınızı aralayın ve usulca özgür bırakın. Gözlerinizi açmayın. Şimdi yeniden yapın. Fakat bu kez, soluğunuzu bırakmadan, toynak seslerine kulak vermenizi istiyorum.
Duydunuz mu?
Duyduysanız eğer göğüslerinizin arasını boşaltabilir ve yavaşça gözkapaklarınızı aralayabilirsiniz. İçinizden ona kadar sayın ve tekrardan gözlerinizi kapatın. Aynı şekilde nefes alıp tutun. Şimdi duyacağınız sese hazır mısınız?
Korkmayın. Çünkü bu, şuan olan bir şey. Evet…
Silah seslerini işitiyor musunuz?
Duydunuz, değil mi?
Ben duydum…
Yavaşça nefesinizi bırakıp, gözlerinizi açabilirsiniz.
Zamanda yolculuğa inanıyor musunuz?
Gözlerimizi kapatıp, içimize çektiğimiz o koca nefesi tuttuğumuz zaman; o yolculuğa çıkarız. Önce sesleri duyarız. Ardından, eğer daha uzun bir süre nefesimizi tutabilirsek, görüntüler de gelir.
Az evvel iki farklı zamana gitmiş olma ihtimaliniz nedir?
Düşünün. İsterseniz tekrarlayın.
Siz düşünedururken ben kendi gördüklerimden bahsedeyim.
Elinde ki kılıcı sallayarak, atlarıyla dörtnala koşup, savaşan bir neslin sesidir: Toynak. O cesur adamların atları, yere öyle sağlam basarmış ki, seslerini bugün dahi işitebilirmişiz. Neden biliyor musunuz? Varlığımızı onlara borçlu olduğumuz için. Kim bilir, belki de ne kadar güçlü bir tarihin üstünde yaşadığımızı bize unutturmamak içindir.
Geceleri bile ellerinde silahla uyuyan askerler tanıyorum. Her an, her saniye tetikte olurlar. Omuzlarında koca bir Vatan taşırlar. Bizler burada derinden soluk alıp verirken, onlar kim bilir kaçıncı mermiyi harcıyor, kaçıncı yarayı alıyorlar. Onlar silah sesleri altında bir dünyadalar.
Düşündünüz mü? Az evvel, hakikaten zamanda kısa bir yolculuk yapmış mısınız?…
Ayşe Nur